14 Ocak 2011 Cuma

2011













"Arriving some where, but not here"

Diye diye bu yana çevirdim yolunu hayatın.

Buraya yazıyorum;

Öyle biriyle tanıştım ki;
Şimdiye kadar yaşananların hepsini
Bir celsede boşatan..
Bundan sonra yaşanacakların hepsine
Umuttan bir taç takan..
Hem çeken hem korkutan,
Ama ikisinde de eninde sonunda yaşatan.
Güzel bir şey bu.. Çok güzel.

27 Aralık 2009 Pazar

2010













"Arriving some where, but not here"

10 Kasım 2009 Salı

Zaman uçar..

Zamanında yaşadıkların kalır aklında..

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Kaş

Hayat raslantılarla dolu,

Nasıl bir olasılıksa bu,
Ben de seninle aynı zamanda Kaş'a gidiyorum.
Kaş seni mi bekleyecek beni mi bilmiyorum..

Balki karşılaşır konuşuruz..
Belki de hiç rastlaşmayız..
Ya da görmezden geliriz.

Zaten bişey yaşamamıştık,
Bir daha yaşamayıveririz..

Hayat işte,
Bir sürü şeyle dolu...

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Sooon .. kiii .. üüç .... döört ....












Şınav mekik felan çekiyorum,
Oyalıyor.

Vadide yürüyorum,
Oyalıyor.

Kitap okuyorum oyalıyor.

Televizyon felan,
Oyalıyor.

Yemek yapıp yiyorum,
Koltukta kestiriyorum,
Kayıt, miks, düzenleme yapıyorum,
İşe gidip geliyorum,
Bazen gitmiyorum,
Bazen gelmiyorum,
Arkadaşlarla çıkıyorum,
İçiyorum,
Alışveriş yapıyorum,
Hayal kuruyorum...

Hepsi oyalıyor.

Çok oyalandım gibi geliyor bazen,
Bazen de gelmiyor,

Ama gelse de gelmese de birşey bulup oyalanıyorum,

Evet bu da oyalıyor.

20 Nisan 2009 Pazartesi

Kararlı Eşek

Evet,
Nihayet eşek karar verdi sonunda.
Saygı duymak lazım.
Son yazısını yazıyor.
Son cümlesini söylüyor.

İnandırıcı değil, evet, kabul.
Ama yapcek bişey yok.

Ne demiş şair;

"Her şey olur,
Herşey büyür,
Herşey geçer,
Hayat kalır.."

Bunun gibi şeyler işte.
Çekip gidesim var.
Eve gelesim var.
Yaşayasım var, yaşamayasım.
Eşek ne yaşar ne yaşamaz misali,
Öylece durasım da var.
Ama ilerlemek lazım. Yol katetmek.
Durmak da seçenek. Beklemek de.
Seçenekten bol bişey yok.
Sulak yere dikmişler yazgımı, bolca dal vermiş anlaşılan.

Neyse uzun lafın kısası eşekten bu kadar.
Eşek olmak buraya kadar.
Eşek yerine konmak.
Saolsun tüm diğer eşekler, katırlar,
Yılanlar, su aygırları, deniz kızları.
Benden bu kadar.

22 Mart 2009 Pazar

Birkaç Saat

Hayat güzel be...
Hem de çok..
Birkaç saat yetmiyor,
Hep güzel olsun istiyor insan.

15 Mart 2009 Pazar

Mümkün














Tersine inanmak isterdim,

Hep istedim, hep denedim..

Ama..
Herşeyi geride bırakmak mümkün.
Herşeyi buruşturmak,
Değersiz kılmak..
Ya da değeriyle gömmek.

Bunu bilmek ne acı..
Zor ama acıyı kabullenmek de mümkün..

Bu daha acı..

8 Mart 2009 Pazar

Ne Mümkün

Usul usul yaklaşıyor,
Birden vuruyor..
Gözünü açıyorsun .... gitmiş.
Neydi o seni yıkan

Günahlarından arındığını düşündüğün sırada
Bir bakıyorsun aynaya, her yerine bulaşmış.
Ne mümkün, akıp gitmiyor işte..

Yeni bir aşkla yandım diyorsun.
Yeni bir aşka uyandım..
Ama ne mümkün,
Sen aynı sen..
Aynaya bakmaya gerek yok,
Biliyorsun.

İnsan sahip olduklarının değerini bilemiyor, sadece ben değil, çoğu insan..

Tıpkı şimdi nelerim var bilemediğim gibi.

1 Mart 2009 Pazar

Beş Para Etmez


Bugün sakin bir gündü,
Oturup biraz düşünme fırsatı buldum,
Son zamanlarda olanları, yaptıklarımı.

Harbiden de beş para etmez adamın tekiymişim be.
Ekmeğe sürülecek akıl yokmuş bende.
Eşekmişim eşek.
Çifte kavrulmuş eşşek.

15 Şubat 2009 Pazar

Gülme Efekti

Film gibi hayatımız vardı..










Şimdilerde "sit-com"dan öteye geçemiyoruz...
Üstelik gülme efektini kendimiz yapıyoruz..
Aksi gibi yayından da kalkmıyor vicdansız...

1 Şubat 2009 Pazar

Başka Biri

Selamını geri alabilir mi insan?

Sözler var ki ağızdan çıkar ve dönmezler geri.
Her kelimede eksilirsin, azalırsın.
Sıra sıra düşünceler uçar kafanda...
Pişmanlık .. yalnızlık .. utanç ...
Kendini bir an uçurumun kenarında görürsün,
Korkarsın.
Bir an sonra çölün ortasındasındır
Atlamak istersin ama yer yoktur, uzaktır.

İstemeyerek terkedersin sevdiğini.
Hiç söz etmeden...
Açıklamadan..
Sokaklarda yürürken,
Geçmişi hatırlarsın.
Geçmiştir artık. Daha fazla geçmiş.

Son sıgaranı içerken düşünürsün..
Daha gerçek birşey var mı hayatta?
İçime çektiğim dumandan daha gerçek birşey yaşadım mı?

Ben değildim, O'ydu terkeden dersin.
Gidiyorum dediğimde kal demeyendi beni iten.

"Güzel dünya
Bana karşı biraz olsun insaflı olamaz mısın?
Biraz daha adil.
Ben ki değer bilirim,
Acı çekerim ama geri gelirim hep.
Sınayacak tek ben mi varım şu koca boşlukta.
Bari sebebini bileyim.." dersin.

İnsanın kaderini kabullenmesi çok zor.
Başına gelenleri kader olarak kabullenmesi çok zor.
Delirme hakkı olmadan yaşaması çok zor.
Saçmalama hakkını kendinde görmemesi çok zor.

Selamını geri alabilir mi insan?
Alamaz.

Başka biri olabilir mi?
Başka biri.
Ya da sadece biri..

Galiba o da olmuyor.

Boş

25 Ocak 2009 Pazar

Man At Work












25.01.2009, çıkış: 09.12 giriş: 09.45 çıkış: 19.25 giriş: 19.41

24.01.2009, çıkış: 08.02 giriş: 08.28 çıkış: 21.47 giriş: 22.36

23.01.2009, çıkış: 08.32 giriş: 09.03 çıkış: 19.42 giriş: 19.59

22.01.2009, çıkış: 07.25 giriş: 07.55 çıkış: 22.12 giriş: 22.30

21.01.2009, çıkış: 07.30 giriş: 07.56 çıkış: 23.02 giriş: 23.22

20.01.2009, çıkış: 07.26 giriş: 07.52 çıkış: 21.57 giriş: 22.13

19.01.2009, çıkış: 07.32 giriş: 07.55 çıkış: 22.12 giriş: 22.29

18.01.2009, çıkış: 13.12 giriş: 13.35 çıkış: 19.35 giriş: 20.00

17.01.2009, çıkış: 08.01 giriş: 08.32 çıkış: 17.32 giriş: 17.57 çıkış: 17.59 giriş: 01.23

16.01.2009, çıkış: 07.22 giriş: 07.49 çıkış: 19.22 giriş: 19.43

..
..
..
..

Böylece geriye doğru gidiyor.
Ne mi bunlar. Evden çıkış, işe giriş, işten çıkış, eve giriş ve eğer varsa evden çıkış, eve giriş saatlerim. Zaman kendi zerafetiyle akıp gidiyor yanımda. Ben de ona kendimce eşlik ediyorum. İşe gidip gelerek. Bu her neyse, plak takıldı. Müdahale lazım, müdahale. Hale yola koymak lazım bu işleri güçleri.
Yoksa ben farkında bile olmadan arabam benim yerime işe gidip gelecek. Ben uyurken bilgisayarım binaları modelleri halledecek. Hatta "ben" farkına bile varmadan, kendim, benim kendi şahsi ruhum ve bedenim, eritiverecek zamanı.
Dur demek vakti yakındır.

11 Ocak 2009 Pazar

Geldi

Godot geldi. Evet. Bekletti ama geldi.

Lakin gitmesi gerekiyormuş.

Kimbilir bir daha ne zaman gelir.

Godot'yu Bekliyorum Gözlerim Açık

Bugün geçen haftanın aksine güzel başladı. Çizgi film seyrediyorum. Birazdan duş alıp dışarı çıkacam. Arabayı yıkatıp alışveriş yapıcam. Akşam üstü ve akşam için azıcık hazırlık sonra.
Neden mi farklı geçen haftadan? Bir planım var çünkü. Bir plan yanında arkadaşlarıyla geziyor. Yani tek bir planla bütün günü doldurabiliyorum. Peki ne mi planım? Godot gelecek. Onu bekleyecem. Ama bu sefer gözlerim açık. Cuma günü konuştuk çünkü. Yani en azından o geleceğini söyledi. Ben de ona güvenmeyi yeğliyorum.

4 Ocak 2009 Pazar

Godot'yu Bekliyorum Gözlerim Kapalı

"Ye iç keyfine bak, bakarsın yarın ölmeyiverirsin"

Külliyen yalan. Kendimi kandırıyorum. Zaten ölü olan biri nasıl tekrar ölebilir. Evet, bunu deniyorum aslında. Olabilir mi diye bakıyorum. Ama görünen o ki olacak. Ve ben hiç şaşırmayacam buna.

Sabah kalkmamak için direndim. Yataktan çıktığımda saat bir felandı. Ya da birbuçuk. Kahvaltı için üçe kadar bekledim. Resmen "bekledim" karnım kazınıncaya kadar. Gün için hiçbir planım yoktu. Her zaman olduğu gibi. Bu yüzden planlamasam da yapmak zorunda olduğum eylemleri mümkün olduğunca yavaşlattım ya da geciktirdim. Uyanmak kahvaltı etmek vs.. Evde yiyecek birşeyler vardı ama uyduruktu. Biraz düşündüm böyle olur mu diye ama doymak istedim. Bir yandan da dışarı çıkmak istemiyordum. Ama çıktım. Marketten birşeyler aldım. Eve gelip yedim. Güzel birşey yemek yemek. Bir de hazırlamak yemekten uzun sürmese daha güzel olacak. İstediğim şey buydu aslında bugün. Zamanımı çalacak birşeyler olması. Ama bu değil. Nedense yemek hazırlamak hep bir başka kişiyi de akla getiriyor benim için. Yani bir yemeğe hazırlık yapmak bir davetliyi gerektiriyor sanki. İki tane tost yaptım. Yanında meyve suyuyla dizi seyrederken yedim. Artık arkadaşlarımdan daha çok gördüğüm dizi karakterleriyle haşırneşir oldum biraz.

Çok sıkılıyorum çok. Sanırım problemli birşeyler dönüyor kafamın içinde. Keyif alma konusunda çok zorlanıyorum. Dinlemek için bile birşeyler bulmak o kadar zor oldu ki bugün. Yazmak da. İnanılmaz bir amaçsızlık var. Geçiversin istiyorum zaman. Her ne olacaksa sonunda oluversin istiyorum. Bir yandan da hiç durmadan düşünüyorum. Yapmak istediğim ama şu an yapmak istemediğim herşeyi. Zaman geçerken olmasını ya da başıma gelmesini istediğim ama "şimdi" istemediklerimi. Godot'yu bekliyorum gözlerim kapalı. Beklerken de olası bütün hayatlarım film şeridi gibi geçiyor gözümün önünden. O olası hayatların çevredeki yansımaları. O hayatlardan birinde ben yolda yürürken sokaktaki köpeğin durumunu bile geçiriyorum kafamdan. Bir durumdan kaynaklı binlerce olasılığın hayalini kuruyorum istemeden. İşte bu olunca da yaşamaya gücüm yetmiyor. Oturuyorum ve bekliyorum. Sık sık aklımdan "birşeylere dahil olmalısın" ya da "arkadaşlarını aramalısın" gibi düşünceler geçiyor. Ama yapamıyorum. Şimdi, şu anda ben burada pineklerken ya da sadece duvara bakıp zaman geçirirken başka mevzular dönüyor heryerde. Binlerce milyonlarca iyi kötü şey yaşanıyor çevrede, uzaklarda. Benim bu duruma en yakın hale geldiğim ansa markette yaptığım alışveriş oluyor.
Çok sıkılıyorum çok. Sıkılmaktan bile sıkılıyorum.

3 Ocak 2009 Cumartesi

Taşındık

Selamlar,
Bir vakit eski adı "Sanduka" olan bu blogda bir arkadaşımdan duyduğum bir sözü, yanına bir eşek fotoğrafı ekleyip paylaşmıştım. Yanda görünen eşek kardeşimiz odur. Sözü söyleyen değil de sözde rol alan arkadaşımız. Ben çok sevdim kendisini ve blogun ismini cismini onunla ilişkilendirmek istedim. Söz de şöyleydi; "Kararsız eşek bozuk saat gibidir, ileri gidecem derken geri kalır". Belki geçici belki kalıcı bir durum ama şimdilik böyle.

"Sanduka"yı takip eden var mıydı bilmiyorum ama şu anda pek önem taşımıyor bu. Bir süredir birşey yazamıyordum zaten. Aralıklarla yazdıklarımı siliyordum. Pişman olduğumdan değil ama sanki zamanı arada bir baştan almaya çalışıyorum. Tanıdığım biri ya da birileri bunları okuduğu için yazılanların hep orda olmalarından rahatsız oluyorum. Yazmış olmanın mı yazmamış olmanın mı daha iyi olduğuna karar veremiyorum. Yazılanları hissetmemiş olmak gibi bir durum sözkonusu olmadığından bu konuya hiç girmiyorum. Bu durumda içinde bulunduğum duruma yakışır bir adrese taşınmak daha iyi olur belki.

Umarım öyle olur ve umarım yazarım birşeyler. Ve umarım bazen benim için çok anlam taşıyan bu blog keyifli bir hale gelir.

2 Ocak 2009 Cuma